
Tarkan'ın doğuşu, bitişi oldu...

Hakiki 'kurt' değil,
gariban bi 'kurt köpeği'..!
Yıllarca
dövündük durduk, “Neden Yeşilçam da bir Hollywood olamıyor..?” deyü.?!
Evet;
Yeşilçam bir türlü, o bol yıldızlı / yaldızlı ve de ‘USA’ damgalı şov
dünyası gibi olmadı bir türlü - olamadı... Bunun birçok sebebi var elbette: Ekonomik yetersizlik, altyapı
eksiklikleri, vs...
“hey coni salla kültürel bir bomba tam şuraya..." [Kesmeşeker]
Aslen
‘Hollywood’, eşi benzeri görülmemiş muazzam bi proje bence..: Bi kültür istilası; süngü savaşının
anlamını kaybettiği günümüzde “Abi, adamlardaki teknolojiye bak yaaa.!!”ların görsel sorumlusu
(örnek: Yeni Nesil Ajan: XXX - Bölüm 2 )...

Ve bundandır ki, Akademi ödülleri hiçbir zaman yönetim muhaliflerine gitmez, ve dahi gideyazmaz...
Ve fakat ne zaman ABD (Dikkat ediniz, ‘Amerika’ değil - ‘Amerika Birleşik Devletleri’...
Keza ‘Amerika’ dediğimiz şey, koskoca bir kıtadır arkadaşlar..!!) dünya üzerinde yeni
bir kıyım ve istila hareketine başlasa; aynı Akademi, zenci oyunculara ödül yağdırmaya başlar
salya sümük... (Bu arada, ‘zenci’ demenin neresi kötü..? Esasen, bu lafın aşalayıcı olduğunu
savunmak dahi alternatif bi yankee yalakalığıdır bence... Keza bizler, zenciye ‘zenci’ deriz...
Masaya ‘masa’; ağaca da ‘ağaç’ dediğimiz gibi... Sözün özü: O ibişlerin ‘zenci’
kelimesine yükledikleri anlam farklı, bizimki farklı... Nedir yani – anlamıyorum.!?)
Gelelim, gelmek istediğim noktaya (ne acayip bi cümle oldu bu yau.??)..: Peki, ‘Hollywood’
dediğimiz bu çok başlı canavar nasıl bu kadar gelişip cüsselendi..?
Her şey, zıttıyla var olur derler..: Aynı Hollywood; yeri geldi (oscar ödüllerinin mantar
versiyonu olan) ‘altın ahududu’ları da dağıttı, yeri geldi kendi yapımı olan
filmlerin dahi ipliğini pazara çıkarmaktan geri durmadı...
Ve böyle böyle Hollywood, bildiğimiz ‘Hollywood’ oldu...
İşte ‘miyendisler’; bu görüşler doğrultusunda kendine düşen görevi yerine
getiriyor ve ‘Anti-Yeşil’ hareketini başlatıyor. Hayırlı, uğurlu olsun.!!

Tarkan - Bölüm I ... tanrım, bu ne acayip bi filmdir böyle.?!
Bahsedeceğim film, ‘Tarkan’ efsanesinin ilk renkli uyarlaması olan o eşsiz başyapıt...
Özetle; yüzyıllar önce Orta Asya’da yaşayıp gitmekte olan Alanlı’ların
bir kehanet yüzünden gaza gelip Hun Türkleri’ni ve dolayısıyla da Tarkan (Kartal Tibet) ve ailesini yok etmek
amacıyla ortalığı kan gölüne çevirmesi - bunu takiben de Tarkan’ın kurtlar tarafından
yetiştirilip Alanlı’lardan intikamını alması, filmde ‘tırt ötesi’ bir dille
anlatılmakta...
Filmi daha detaylı anlatmıyorum, keza büyük bi ihtimalle zaten izlemişsinizdir en azından
beş on kez – özel kanallar (özellikle de Star) paso yayınlıyo zati...
Önemli Uyarı: Birazdan okuyacağınız yazı; ‘senaryo’
ve ‘genel planlar’ gibi bir filmin asli unsurları sayılabilecek birçok öğeyi eleştiren hiçbir
ciddi içerik taşımamaktadır – keza filmi, bu yönleriyle tartışmaya açmak dahi dünya sinema
tarihinin en büyük utançlarından biri olur kanaatindeyim..: “Oh-ha..!” diyorum, o kadar..!!! :)
Ayrıca sizden ricam, televizyonda bu filmi yakalarsanız; bu yazıya bi daha dönün lütfen... ‘Eşzamanlı’
hesaabı...
Eveet, gelelim filmin ‘degman’ kısımlarına..:
1. Pis ve gaddar Alanlı köylüler, küçük Tarkan’ı yakalayıp tahtadan
yapılma bi kafese kapatırlar. Bu esnada oradan geçen çolak bi Hun Türk’ü, Tarkan’ı tanır...
Ve kafesine doğru yaklaşıp, onunla konuşmaya başlar...
Başlar da; kafesin içine konmuş kamera çolak Hun’lunun yüzünü de tam görebilsin diye küçük Tarkan
gibi on tanesinin kaçabileceği kadar genişletilmiş buluruz biz o tahta parmaklıkları...
Velhasıl, kafesi dıştan gören çekimler boyunca daracık duran parmaklıklar, kamera içeri
girdiğinde bir güzel genişlemektedir ilgili sahne süresince... (yaşayan parmaklıkların dönüşü.!!!!
iyyk.!! :) )
2. Yine aynı çolak, küçük Tarkan’ı kurtarmaya karar
verir... Ve hazırlıklar için arkasını dönüp uzaklaşır kafesin yanından...
İşte tam bu sırada, Yeşil ’Çam’ büyük bir gürültüyle devrilir..: Çünkü hafif
bi yel esmiş ve tek kollu Hun Türk’ümüzün gömleğini sırtına yapıştırmıştır...
Arka tarafa kıvrılmış olan kolun silüeti kabak gibi çıkar meydana, bitirir Türk sinemasını...
(işte ben buna, filmin en bomba “en dı rezillik oskarı goos tu...” bölümü diyorum..!!)

3. Tarkan bi sahnede ezeli düşmanlarından biri olan ‘Zorkof’u
öldürür..: Ve fakat, ‘Zorkof’a batan oklar ne kadar da uyduruktur arkadaş...
Zaten tüm film boyunca, çıplak vücutlara saplanan tüm oklar müstakbel meftaların bizzat kendi elleri
tarafından tutturulmaktadır saplandıkları yere... Kılıçla öldürülenleri söylemiyorum bile..!!
(Bu kadar mı amatörce yapılır bazı şeyler, sorarım size a dostlar.?!)
4. Bir diğer ezeli düşman: ‘Kedi’dir... Ve
kahramanımız da, Kedi’nin yaşadığı dağa saldırır onu öldürmek için... İlkin,
tepe başında nöbet bekleyen askeri halletmesi gerekmektedir fakat...
Ancak, bu hiç de sorun olmaz çünkü asker; bıçak vücuduna saplanmamasına karşın kendini yere
bırakıverir.!!! (dikkatli izleyenzi..! :) )
Tarkan’ın Kedi’yi öldürdüğü sahnenin son kısmında ise kahramanımızın
kuma sapladığı kılıcın (tenekeden yapılmış olmasından dolayı) zangır
zungur sallanıyor olması ise, bu saatten sonra ufak bi ayrıntıdır yanlızca – o kadar.

5. Büyücü Goğşa’nın Tarkan’ın öz
kardeşi olan Tan’ı çağırmak için kullandığı çanın boyutu ile çıkan ses
arasındaki ters orantı da biz sinema severleri bir kez daha dumur denizlerine savurmaktadır, desem..!?
(Ohannes..!!!!)
6. Filmin sonlarına doğru Goğşa’nın,
uçurumdan düştüğü bi sahne var... Daha doğrusu, Goğşa’nın içine pambık doldurulmuş
kumaş kuklasına yapılan tarifsiz bi eziyet bu..!!!!
Velhasıl daha siz bu rezaletin şokunu üzerinizden atamadan, (bi kaç sahne sonra) bu kez de Tarkan asma bi
köprüden aşağıya düşüyor... Ve ne yazık ki Tarkan’ın kuklası, Goğşa’nınkinden
de iğğrenç.!!! (Bear Factory’de yaptırılmış gibi... :) )

7. Ve geldik en büyük, baş kötüye (bölüm sonu canavarı): Kostok..!!! Dikkat edilesi
husus, Tarkan’ın Kostok’a sapladığı kılıcın üzerindeki kanın uzunluğuyla
Kostok’un vücudu arasındaki saçmalık ötesi orantısızlık... Yeter artık abi yaa, göz var
nizam var... Yuh yani.!!!
Sanırım
hepsi bu kadar - en azından, (şöyle kaba bi gözlemle) ben bunları not alabildim... :)
Son
bi tavsiye; siz siz olun, sakın ola ki Alanlı bi modacıyı ‘image-maker’ olarak seçmeyin kendinize..!!
Bu ne zevksizlik, bu ne saçma renk kombinasyonlarıdır yarappım..: Bordo, kavuniçi, pembe... Ohhh, gönlüm sende..!!!
Eylemlerim
devam edecek – kalın sağlıcakla..!!! :)
Önemli Not: Aslında “Anti-Yeşil” hareket, üç dört sene önce bi şekilde
başlatılmıştı zati... Hani şu ‘Dünyayı Kurtaran Adam’ın sıkça konuşulduğu
zamanlar... Hatırlayın, o film sayesinde iyi-kötü bayaa bi tartışılmıştı Yeşilçam...
Sonra n’olduysa oldu, tüketebileceğimiz yeni trend’ler bulunca unutuverdik hepsini bi kalemde... :(

|