Meriç'ten Ötesini Göremeyiz Biz Bu Kafayla...
Sir Couchy Yazıyor ... 12.06.2005

Merhabalar a dostlar,
Sessizliğimi bozmama sebep, Serbülent ibişinin kaleme almış olduğu şu
‘AB GERÇEĞİ’ başlıklı yazı...
Yok efenim yok; ben bunlara ne kadar ‘okuyun, çalışıp adam olun...’ desem
de bunlar burunlarının dikine dikine gidecekler hep – bu belli oldu...
Olum Serbülent, bu laflarım yanlız sana – kulaklarını aç ve iyi dinle:
Sen bu yazıyı kaavede at yarışlarını izlerken mi yazdın evladım
(peçeteye).?! Keza, yazının tuttuğum yeri elimde kalıyor..:
Yavrucum; biz hangi bir milenyumu, ‘avrupalı’ olmaya çalışarak geçirdik
- söyler misin bana bi..?!
Eğer kastettiğin; geçtiğimiz milenyum ise; Malazgirt Meydan Muharebesi’nde de
‘Avrupalı’ olmak için savaştı atalarımız, öyle mi.??? Doğru diyosun, hatta o savaş
yüzünden de katılamamıştık o seneki Eurovision’a...
İyi paşam, çok güzel... Bu yaşıma gelmiştim – bunu bilmiyodum bak...
Evladım, çocuk musun sen..?! Hiç aklın alıyo mu, olur mu hiç öyle şey.?! Gaza gelmişin
yazmışın iyi hoş da, bari iyi kötü bi ilkokul tarih kitabı (M.E.B) karıştırsaydın
önce...
Haaa, bi de coğrafya atlası edin kendine... Keza ikinci kısımda bahsettiğin
güçlü Asya oluşumu için sözü geçen ülkenin ismi ‘Pakistan’ değil, ‘Hindistan’ olsa gerek...
Yok ille de ‘Pakistan’ diyosan, başkanı teee uzaktaki bi ülkenin spor klübüne
(Pervez Müşerref / BJK) üye olan memleketten hayır gelmez derim ben... Yol yakınken yanlışından
geri dön, ve yazılım devi olma konusunda korkutucu hamleler içinde olan ‘Hindistan’ı gözardı
etme bi dahaki sefere...
Ayrıca, Çin kendisine yeter de artar... Kolunu şöyle bi sallasan beş on Çinli çarpıyo
oralarda, o kadar olur yaani...
Fakat ille de ortaklıksa, Rusya Federasyonu Hindistan’la ortaklığa gider derim
ben... Gerçi ben zamanında bizim kralı da uyarmıştım (devrimden bi kaç ay önce) ama kaale almamıştı
ibiş... (Boynunu giyotine soktuklarında salya sümük yalvarmasını biliyo ama, ‘Koşi, kurtar
beni...’ diye..!! (rahmetli) )
Bu arada, hazır atlas elindeyken bak bi bakalım, Özbekisten hangi kıtadaymış..?
(vay ibiş, vay..!!)
Üzgünüm a dostlar, bir anda sinirim boşaldı – sabredebilmem pek bi mimkin olmadı.!!
Son sözüm şudur ki; ‘Avrupalı’dan önce, adam gibi ‘Adam’ olmak lazım
kojuum.!!
Sağlıcakla kalınız efenim...
Okuyucuya Not: Son yazısında, Holivud’a
‘tü kaka..’ diyen Niyazi ibişinin aynı sayfada; “Ehe, ehe... La, Star Vars çok güzel bi filim
la... Harika la...” gibisinden bi başka yazıya da imza atmış olmasına ise ayrıca değineceğim...
Etkafalı ibiş..!!
Seviyorum ama yine de hepsini, civa gibi çocuklar ne de olsa...
---------------------------------------
Ben Demiştim...
Hakan Abi Yazıyor ... 06.04.2005

Yaw
Koşi Abi,
Şimdi
Atatürk Düşünce Kulübü müdür neyin konusunda yaşadıkların beni çok üzdü Koşi Abi. Yalnız yanlış
anlama ama eşeklik sen de abi. Senin ne işin var o kulüpte. Şimdi abi vaktiyle zamanında ben de bir yanlış
yaptım ve o derneğe gittim. Bir de bilirsin abi biz gezeriz öyle dernekti, ocaktı maksat çevre olsun. Lakin
bunlar hepten kafayı yemiş abi. Gıdılarına kadar uzattıkları ve günlerdik yıkamadıkları
sakalları ile tek yaptıkları şuradan nasıl bir kız kaldırırım hesabı. Üstelik
bir de Atatürkçüyüz ya Samsun sigarası içeriz. Tamam da kardeş ben geçen de seni North Shields’de gördüm.
Malbuş Light ve Badwaysır kombinasyonu ile NFL maçı izliyordun. Atatürk de Badwaysır içerdi. Velhasıl
ayaklarına sıkacaktım kendimi zor tuttum abi. Şimdi madem sana bir yamuk yaptılar, öldür de öldürelim
abi. Yalnız sana zahmet 1 Haziran’dan önce olursa, biliyosun yeni TCK falan. Elbette abi elbette, gençlerin ilahı
Hakan Abi tabi ki güncel olayları yakından takip edecek. Ama sana da şunu söylemeliyim ki insan arayıp
da sormaz mı be abi. Hakancığım bu adamlar kimdir, tanır mısın, bilir misin diye. Biz İstanbul’u
çözüp bağlayalım sen bizi adam yerine koyma abi. Yakışmıyor o papyona ve lüle saçlara haberin olsun
abi. Ben sonra devam edeyim abi İsmail abi gene internet parası istiyor…
---------------------------------------
Üniversite Gençliği, Nereye..?
Sir Couchy Yazıyor ... 05.04.2005

Merhaba
sevgili dostlar,
Yıllık
iznim dolayısıyla bir süredir yazılarıma ara vermiş bulunmaktaydım... Ve fakat sanmayınız
ki görevimi savsakladım, başka başka hülyalara daldım.?! Bu zibidileri ve dahi dahil oldukları günümüz
gençliğini düşündükçe tatilimin her bir saniyesi zehir oldu, üzerime karabasanlar çöktü..!
Ve tatil
dönüşü masamın başına geçtiğim gibi, okkalı bi yazı döktürmeye karar verdim:
Evet
sevgili dostlar; tatile çıkmadan bir gün önce, boğazın içine kurulmuş güzide bir üniversitemizin öğrenci
kulüplerinden birinden bi davet aldım... Ve 'Atatürkçü Düşünce Kulübü' adlı bu gençlik organizasyonun davetini,
herşeyden önce Mustafa Kemal Paşa’ya olan derin saygımdan ötürü hiç düşünmeden kabul etmiş
bulundum...
Velhasıl;
gittim konuşmacı olarak çağırıldığım toplantıya, kojuum... Katılımcı
gençlerin beni yaklaşık 3 saat 42 dakika 27 saniye dinlemesinden sonra sıra geldi soru-cevap kısmına...
İlkin
çok heyecanlıydım dostlarım: Ömrü hayatımda ilk defa; böylesine aydın bir kitlenin karşısına
geçmiş, zor sorulara özgün cevaplar verecektim ne de olsa.?!
Fakat
ne yazıktır ki dakikalar ilerledikçe, hayallerini kurduğum o bilinçli üniversite gençliği gözümde yerini
kuşbeyinli bir grup ibişe bıraktı...
Bendenize
yöneltilen her soruda, biraz daha sinirleniyor ve deliriyordum – keza, bana yöneltilen sorular sırasıyla;
yok “Sizin de Hıncal Uluç gibi bi sweet-heart’ınız var mı...?”, yok “Gençliğinizde,
babanızdan kalan köşkü ve zenginliği Paris köpek yarışlarında yiyip sıfırı tükettiğiniz
doğru mu – şimdi bu yüzden mi sürünüyorsunuz..?” gibi ipe sapa gelmez bir dizi saçmalıktan ibaretti...
Dayanmam
pek bir mimkin olmadı a dostlar... Yerimden fırladığım gibi, kendimi dışarı atmışım.
Toplantı
salonunun kapısında kendime geldiğimde, karşımda duran panoda ilgili kulübün daha önceden düzenlemiş
olduğu bazı toplantıların konu başlıklarını görünce de neden Mustafa Kemal Paşa
ile ilgili tek bir soru dahi gelmediğini çok iyi anladım:
“Miyendisler
işletme mastırı yapmalı mı ve Atatürk”, “Çocuklar Duymasın dizi ekibi ve Atatürk”
ve “2006 dünya kupasına gidebilecek miyiz ve Atatürk”; bu ibişliklerden aklımda kalan birkaçı
yanlızca...
“Sizin
gibi gençliğin düzenleyeceği toplantı, olmaz olsun...” deyip tekrardan daldım salona... Önüme gelen
ilk gence tam geçirecekken bi tane, gençlik fotoğraflarımdan birini uzattı yan taraftan biri...
İmzamı
istiyomuş... Uzunca bir süredir hayranımmış.
Sonra
bunlar bi sevgi çemberi oluşturdular ki çevremde (öyle böyle değil) - kızgınlığım geçer
gibi oldu... Yanlış yapıyolar ama, özde iyi çocuklar. Kızamadım çok, kojuum...
---------------------------------------
Hayatın İçinden
Erhan Güleryüz Yazıyor ...
18.03.2005

Yine bir Cuma sabahıydı, Unkapanı İMÇ’ye korkak adımlarla girdiğim,
cebimde beş kuruş olmadan… Kaçıncı denememdi bu, kaçıncı uykusuz sabahın sonunda…
Prodüktörüm Dr. Erol Köse Bey’in söylediği çayı karıştıracak takatım yokken bile bir umut
vardı içerlerde bir yerde…Ve yine bir Cuma sabahı siz sevgili dostlarımla bu sitede buluşmanın
heyecanıyla bir kelebeğin kanat çırpışı gibi çarpıyor yüreğim. Şöyle bir düşünüyorum
da, bu güzel insanlara ne yapsam az diyorum. Konserler vesilesiyle bütün Anadolu’yu dolaşma şansını
yakaladım sevgili grubum Ayna’yla. Gittiğimiz yerlerdeki insanların o sevgisi, o içten ve karşılıksız
duyguları çoğu zaman gözlerimi yaşartmıştır. İşte Anadolu insanı böyledir sevgili
dostlar, bütün duygularını dolu dolu yaşar. Nefret etti mi silahını hiç çekinmeden hasmına doğrultur.
Sevdi mi aynı kurşunu kendi beynine sıkar gerekirse. Bu yolda nice yiğit telef olmuştur. Kızılırmak’ın
adı neden Kızılırmak’tır hiç düşündünüz mü? Söylememe gerek yok sanırım. Bir
dahaki sefere hatırlatın da Yandım Çavuş Ayranı’nın hikayesini de anlatayım sizlere.
Evet sevgili gönül yolcuları, çoğu şarkım Akdeniz’in dalgalarının
ilhamıyla yarattığım ezgilerden doğmuştur. O zamanlar denize karşı sızma zeytinyağına
ekmeğimi banarak yapardım kahvaltımı. Yine o sabahlardan birinde, bomboş sahilde bakışlarımı
gezdirirken birden denizden bir güzel çıktı. Bir deniz kızı mıydı, yoksa bir peri mi? Bilmiyorum.
Ama emin olduğum bir şey var ki, gözlerimle gördüm onu. Kulaklarımla duydum. Burnumla aldım kokusunu.
Dilimle aldım o tuzlu teninin tadını. Ellerimle dokundum ona. Kısacası beş duyumla yaşadım
onu. Tıpkı o fedakar, çilekeş Anadolu insanı gibi. Peki bir rüya mıydı bu gördüklerim. Hayır
sevgili duygu gezginleri, o benim içimde yaşattığım kadındı. İçim o kadar geniş ki
dostlarım, onu yıllarca bir çiçek gibi içimde yaşatmışım da haberim yokmuş. Ezgilerim gübresi
olmuş, yaşam sevincim toprağı olmuş. Suyu ne olmuş derseniz, o da gözyaşlarım olmuş
derim size sevgili hüzün seyyahları. Şaire kulak verelim bakalım ne diyor:
Ben senin okul çıkışına gelirdim Melenya
Sen beni, ben seni beklerdik
Biz birbirimizi resmederdik
Etüt pencerelerinin buğu kokulu sesinde
Ben seninle, senin benimle olabilme ihtimalinden
Daha fazla seninleydim
Sen benimleydin
Ben seninle, bendeki ben gibi ben değildim
Ben,
Sendeki ben,
Sen,
Bendeki ben,
Bendeki sen ile sendeki ben
Sendeki sen ile bendeki benle aynı değildi
Ve Melenya
Ben her okul çıkışı senin gözlerine aynı sevgiyle bakardım…
Bunun üzerine kelimelerin anlamsız kaldığı konusunda hepimiz hemfikiriz sanırım,
sevgili şiir dostları. Sizinle beni buluşturup, gönül bahçemdeki çiçekleri paylaşma fırsatını
bana veren sevgili Miyendisler ekibine şükranlarımı sunarım. Hani adam gibi adam derler ya, işte
bu çocuklar da öyle, daha çok şey başaracaklar, yürekten inanıyorum. Şu andan itibaren üçü de benim korumam
altındadır. Bu çocuklara laf söyleyen, haksızlık yapan karşısında beni bulur. Bu ilk buluşmamızı
kendimden bir dörtlükle bitiriyorum. Hoşçakalın…
Sevenler ayrılmayın,
Gülenler ağlamayın,
Özgür rüzgarlara hasret,
Uçurtmayı bağlamayın…
Erhan Güleryüz’ün Gözlüğü
Police
Erhan Güleryüz’ün deri montu
DERİMOD
---------------------------------------
Sir Couchy Yazıyor ... 05.03.2005

Ah, sevgili site ziyaretçileri... Eskiler, “Kol kırılır, yen içinde kalır...” demiş;
ne de güzel söylemiş... Evet, keşke
kol kırılsaydı ve yen içinde kalsaydı a dostlar: Keşke ben, birazdan sizlere anlatacağım o
acı gerçeği kaleme almayacak kadar fırdöndü olabilseydim... Keşke ben de bir Ertuğrul, bir Yavuz
olup; size La Fontaine’den masallar tadında uyutucu eften püften yazılar yazabilseydim...
Fakat ne mimkin: Bizler, Erhan’ız... Bizler, Hakan’ız... Ve dahi bizler, Couchy’iz...
Medya Plazalar’ın soğuk koridorlarında volta atmaktan ziyade, öğrenci evlerinden bozma ofislerde
bu zibidileri bilginin ışığıyla (100 mumluk) aydınlatmayı seçmiş adsız neferleriz...
Yok aslında pek de adsız sayılmayız; dediim gibi ben Sir Couchy, bi de Hakan Abi’yle Erhan Güleryüz
var...
Gelelim açıklamam gereken şu acı gerçeğe..: Miyendisler oluşumu içerisinde bilgi casusluğu
yapıldı sevgili dostlar. Evet efenim; BİLGİ CASUSLUĞU yapıldı...
Herşey, birkaç gün önce başladı..: Bilenler bilir; vazifem icabı cücüklerin hazırladığı
bu siteyi 24 saat itibariylen takip etmekteyim. Site içeriğini en ince ayrıntısına kadar inceliyor ve
yapılan birçok terbiyesizliği bulup, kara kaplı defterime kaydediyorum; bir sonraki yazım için...
Birgün, masamın üzerinde duran bu defter ortadan kayboldu... Ofisin altını üstüne getirdiysem de müspet
bir sonuç almam mimkin olmadı.
Bununla birlikte, siteye yeni yeni yazılar düşmekte ve ben de bunları takip etmeyi sürdürmekteydim. Gariptir;
İsmet ibişinin yazdığı birçok şey; deftere düşmüş olduğum notlarla birebir
örtüşmekte idi... Kıllandım fakat, gitmedim üzerine.
Düğüm, bu gece yarısı çözüldü: Ofise girdiğimde bunu masasında tıkınırken buldum.
Beni görünce kafayı kaldırıp: “Abi, şokella ekmek var; yer misin..?” dedi. Bi baktım
yüz göz, dirseklere kadar şokella içinde bunun, içimden “Eşşek kadar herif oldu, hala öğrenemedi
bi adam gibi yemek yemesini...” diye geçirdim ama çaktırmadım...
Velhasıl, teklifi kibarca geri çevirip yerime oturdum. Bir de ne göreyim; kaybettiğim kara kaplı, masanın
üzerinde öylece duruyor.!!
Karşımda tıkınan ibişe çaktırmadan, defteri elime aldım... Almamla beraber, elim kolum
çukulata oldu...
Şokella bulaşıklı sayfaları çevirdikçe, İsmet Niyazi denen et kafanın bilgi casusluğu
yaptığı da kesinlik kazandı: Siteye koyduğu yazıları tamamiyle notlarımdan araklamış
olması bir yana; kimi yerlerin altını çizmiş ve yanına “iyi iyii, bak bunu da koyayım...”
gibi notlar düşmüştü ibiş; hem de tükenmez kalemle...
Hatta bi yerde, “...dur bunu koymiim, benle ilgili bişey bu.” gibisinden bir nota bile rastladım.
Kendisiyle ilgili olan diğer bütün tebiyesizliklerin üzerlerini karalaması ise, ancak ilkokul üç seviyesindeki
bi beynin yapabileceği türden bi cinlik idi...
Defteri yavaşça kapatıp, bunu süzdüm bi süre: Doğuştan mı, yoksa ameliyatla sonradan mı
gerzek olmuştu acaba..? Yoksa bunların hepsini kasten mi yapmıştı tansiyonumu fırlatmak için...
Sonra, “İsmetciim, gelir misin bi dakka – bişey konuşacaktım senle” diye sakince
seslendim buna... Bir elimle ‘gel, gel’ yaparken, diğeriyle de masamın yanında duran meşe
odununu kavradım çaktırmadan.
Farketti sonra bu, başına gelecekleri ağlamaya başladı..: Salya sümük, “Abi affet, yapmak
zorundaydım... Ben de bir Sir Couchy olmak istiyorum... Senin yolundan yürümek istiyorum, kojuum... Sana özendik fena
mı ettik.?!” diye yalvardı falan...
Kızamadım velhasıl pek, neticede bana özenmiş çocuk... Ama yine de çok ayıp etti.
---------------------------------------
Kuzuların Sessizliği Bozulduysa, Kurtlar Zaten Uluyacaktır...
Hakan Abi Yazıyor ... 01.03.2005

Öncelikle kendimi tanıtmak zorunda hissediyorum kendimi. Ben Serbülent, Niyazi ve Necasettin’in sürekli ağızlarında
dolaştırdığı Hakan Abi. Aynı zamanda Sir Couchy ve Erhan Güleryüz’ün kader arkadaşı...
Kendimce iyi bir eğitim aldım, düzgün bir ailenin çocuğuyum, kısacası isteyip de alamayacağım
kız yok. Aynı zamanda mahallede de çok sevilirim, hafif bir Alişan tavrımız olduğu için midir
nedir bilmiyorum ama başı sıkışan bana gelir, Hakan Abi bir davamız vardı çözebilir misin
diye?
Bunca yıl okuduk, mahallede çevre yaptık ama şu üç miyendise bir türlü söz geçiremedik.
Şimdi önce Serbülent girdi hayatıma, hay girmez olaydı. İşten güçten sıkıldığım
birgün gittim mahallenin internet cafesine. Oturdum dedim bizim finlandiyalı kızlarla yahoo’da bir tavla oynayayım.
Portalin lakaplı tikkonun biri durup durup oyuna davet ediyor bizi. Ulan dedik ezilenlerin dostuyuz, kırmayalım
şu çocuğu, girdik bir tavla oynamaya. Birinci oyun, ikinci oyun derken adam demesin mi HAKAN ABİ SEN MİSİN?
Ulan o zaman web cam da yok, bu hıyar bizi nereden tanır? Meğer hıyar mahalleden gizliden gizliye hayranımızmış,
kendine idol olarak seçmiş bizi. Eee, her ne kadar bir ağırlığımız da olsa biz de gaza
geldik. Ulan işte o gün bitirdik Hakan Abi efsanesini.
İlerleyen günlerde bu Serbülent başladı abi bokunu yiyeyim, oturup bir çay içelim abi diğer arkadaşlar
da seninle tanışmak istiyor falan diye. Neyse birgün gittik çay bahçesine oturduk birlikte. Bu Serbülent tikkosu
getirmiş yanında Niyazi ve Necasettin diye iki tane arkadaş. Kardeşim bu adamlar üç kişi beni bir
araya almasın mı?
Abi sen bize destek çık bak gör neler yapacağız.
1)Hergün Laila’da Reina’da gezip o manken senin bu manken benim televolelere çıkmazsak ..... olalım.
2)Bütün İstanbul’un otopark mafyasını bağlayacağız abi. Mahallemize çuval çuval dolar
akacak.
3)Sonra Türkiye’yi kurtaracağız abiciğim. Yunanı bir yandan Ermenisi bir yandan almış
gitmişler abi. Gençlik elden gidiyor, ülke elden gidiyor. Bitireceğiz abi bunların hepsini...
İşte liste böyle uzayıp giderken verdiler gazı, verdiler gazı. Abi sen sponsor olmazsan biz bunların
hiçbirini yapamayız, soğan ekmek yiyerek olmaz abi bu işler derken sinsi Niyazi çıkardı senetleri
imzalattı bize. Ondan sonra gidiş o gidiş.
Aradan bir kaç ay geçti, bunlar ortada yok. Seneti kapan dayandı mı kardeş kapıya. Tamam biz Hakan
Abiyiz, mahallede bir itibarımız var ama para babası da değiliz ki kardeşim. Rezil rüsva oldum, hayır
dolandırıldığımıza yanmıyorum da bu tikkoların hiçbir icraata giremediklerine yanıyorum.
Çitlembikler ancak o parayla ADSL’ye üye olup indirmiştir manken resimlerini, sırayla tokatlıyorlardır
çavuşları.
Şu siteyi gördüm de yüreğime biraz su serptiler. En azından bir nebze de olsa bir icraata girdiklerini
görmüş oluyorum. Abi dur bir dakika tamam abi çıkıyorum hemen netten. İsmail abi ayıp ediyosun ama
popüler olduğumuz zaman Hakan gözünü sevim bizim kafeye gel de ortam yapalım derdin, şimdi çulsusuz ya iki
dadika bir internete girmemize izin vermiyosun.
Öyle olsun, ulan oturun şu siteyi adam gibi bir hale getirin. Yoksa var ya sizi elime geçirirsem bedavadan içtiğiniz
o çayları damarlarınızdan çekerim ona göre. Tikkolar sizi...
---------------------------------------
Adam Olmayacak Bunlar..!
Sir Couchy Yazıyor ... 22.02.2005

Merhabalar
efenim;
Görünen
o ki ben ‘ya sabır’ çektikçe; bu ibişler yüz bulmakta ve dahi şımarıklığı
iyiden iyiye huy edinmekte... Rezillik, yine diz boyu. Siteyi, babalarının çiftliği sanan bu terbiyesizlere
bir çift lafım var a dostlar; tutmayın beni..!
Geçenlerde,
bunlardan iri olanı bi yer önermiş ‘Kelebek’ diye. “Nereye konmuş hele bu kelebek...”
diyerekten meraklanıp okuyayım dedim; hay demez olaydım..!
Olum,
bu yer Gaziantep’te..! Şimdi ta burdan kalkıp Antep’e mi gidecem kelle paça içmek için, kojuum.?! Akıl
var, mantık var - hiç alkın alıyo mu..?
Tut
ki gittim; yarın öbür gün ben bunu nasıl anlatırım eşe dosta..?:
“Valla,
bi güzel içmişiz ki Nevizade’de sorma; sabaha karşı kafa bi milyon... Canım bi işkembe çorbası
çekti; atladığım gibi arabaya soluğu Antep’te aldım...”
(Lan
adama deli derler, ibiş – götüyle güler millet...)
Ve
sen; waçır mıdır kaçır mıdır; her ne haltsan... Sen, bu ibişten de betersin..:
‘Me
Gusta’ diye bi yer tarif etmişsin – iyi, güzel... Şöyle bi göz gezdirdim yazıya, hoşuma gitti
ilkin... Cemiyetten bi kaç ahbabı da koluma takıp gittim geçenlerde bu makul fiyatlı dediğin yere...
Senin
gazınla, donattık masayı bi güzel... Gelmesi muhtemel kabarık hesaptan tırsan cemiyet mensubu arkadaşlarıma
da şöyle bi göz kırpıp, “Hesaplar benden kojuum... Yiyin için istediğiniz gibi...” dedim bi
de (fiyatlar makuldü ya...), senin gibi bi ibiş ötesinin lafına güvenip...
Velhasıl;
geldi biraverler, gitti birahiler..: Ortam güzel, hattun kişiler süper; muhabbet koyu – oh, ne ala.... Derken (kasayı
kapatıyolarmış), hesabımızı kesip masamıza koydular.
Bak
vaçır evladım, şimdi beni çok iyi dinle: Ya sen sayı saymayı bilmiyosun; ya da bizi keriz yerine
koyup eğleniyosun...
Kojuuum,
HESAP BORU GİBİ GELDİ..!!!
Üç
aylığım + apartman aidatım + iddia’dan kazandığım mütevazi para, anca yetti hesabı
çıkartmaya... Donuma kadar ne varsa masaya bıraktım anlayacağın, hesabı denkleştirmek için...
Velhasıl, sayende o gece çok eğlendik (hesap gelene kadar); fakat o günden beridir tek bir peynirli poğaçayla
geçirmekteyim tüm günü... Allah’ından bul, e mi..?! (ibiş kere ibiş...)
İbiş
oskarları dağıtılsa, kesin ilk adaylar bunlar olur... Ama altın heykelciğe uzanacak tek bir
el var ise , o da emin olunuz ki ismet niyazi denen o mantar kafalınınki olacaktır..!
Ortalarda
yoktu bi süre; siteyle ilgilendiği de yok... Sonra sıkıştırdım ben bunu bi yerde; yüklenince
eriyiverdi kesmeşeker gibi: Yok efenim; kız arkadaşı gelmişmiş, okul kayıtları çok
uğraştırmışmış, vesaire...
“...dalmışım,
aklım gidiverdi abii...” demesine kalmadı, kendimi kaybetmişim: “Lan sende akıl mı var
ki, gitsin; et kafa... Mazeretlere bak hele, oldu – sen bu lakırdıları yiyecek sağlam bi enayi biliyosan
tut kolundan getir hemen, ortaya alıp beraber öpelim; kojuum..!” diye kükredim ben buna bi güzel...
Baktım, salya sümük ağlamaya başladı; sakinleştim biraz...
---------------------------------------
Neden 'MiYENDiSLER'..?
Sir Couchy Yazıyor ... 12.02.2005

Merhabalar
efenim, bendeniz Sir Couchy (‘Koşi’ diye okunuyo.). İlk nesil Koji olduğumun ve bundan böyle bu
sütunda sizlerle beraber olacağımın da altını ayriyetten çizmek isterim (fosforluylan.).
Normal
şartlarda, her ne kadar bu siteyi hazırlayan zibidilerle çalışmamın pek bir mimkini yok ise de; pozisyonum
gereği burada bulunup yapılan terbiyesizlikleri dilimin döndüğünce sizlerle paylaşmayı boynumun borcu
saymaktayım, kojuum...
Akla
gelen ilk soru şu: Neden ‘Miyendisler’..?
Efenim,
dedikleri o ki; bunlar halihazırda miyendislikte okuyan ve de mezun olmuş üç tane genç imiş. Ayrıca iddiaları
bunla da bitmiyor; ilaveten söylenen, aynı zamanda iyi bir hayat miyendisi oldukları...
Daha
ilk yazıdan ağzımı bozmak istemediğim için, tüm bu dediklerini duymamazlıktan geldim. Geldim
ama, devamına dayanmam pek bir mimkin olmadı:
Site
kurmuşlar; çünkü paylaşmak istemişler (ekmek mi lan bu..?), akıllarına ne geliyosa ortaya dökmek
istemişler (akıl mı dedin..? – vay ibişler, vay...)... Bi de neydi bakiim, hah – Hayal ettikleri
dünyayı burada yaşatacaklarmış...
Aferim
size..! Olum, sizin daha kıçınızdaki dondan haberiniz yok; nerde kaldı ki öyle bi dünyayı yaşatmak..?
Kızdım
kojum, uçmuş bunlar. Çektim kenara bunları; bi güzel azarladım, ‘höyt möyt’ ettim (sevdiğimden...).
Ettim ama, baktım ki bunlar hala aynı tas aynı hamam: Bi köşeye sokulmuş, kendi aralarında fısıldaşıp
kıkır kıkır gülüyolar...
‘Ne
gülüyosunuz kojuum..?’ diye hiddetle üzerlerine yürümüşüm sonra, hatırlamıyorum...
Kendime
geldiğimde, karşımda maymun gibi beklerken buldum bunları... Baktım mahsunlaşmışlar,
yumuşadım biraz.
|