
YALIN: GÜZEL iNSAN.
Güzel insan... Efendi şahsiyet.
Yalın’ın
piyasaya çıktığı ilk zamanlardı...
Bizim
çekirdek kadroyla beraber Serbülent’in her İstanbul’a gelişinde gitmeyi adet edindiğimiz Kethuda’da
(ismi buydu sanırım...) oturup tabu oynuyorduk...
“Zalim, oyun bozan / Sen de bu büyü de yalan... / Gelip de bu canda hükmetmeye ne hakkın var..?”
Sonra,
‘Ellerine sağlık’ adlı parça çalmaya başladı bi ara... Ve Serbü yaptı yorumunu:
“Abi,
şarkıda pek bi olay yok... Özde, Türk halkının hoşlanacağı melodileri iyi yakalamış
çocuk yanlızca, o kadar...”
Şimdi
Yalın’ın ikinci albümünü (Y2) dinlerken düşünüyorum da; Serbülent bey kardeşim, müzik konusundaki
nadir ıskalayışlarından birini daha gerçekleştirmiş durumda... (‘Butterfly’ adlı
şarkının altyapısı Rock, öyle mi.?? – tabiy ki de değil... :) )
“Dünya üzemez beni / Ölüm korkutabilir mi / Sen olmadan bu kalp, hissedebilir mi..?”
İlk
albümü bilen bilir... Üzerine klip çekilmeyip de harcanan o kadar çok şarkı vardı ki o albümde, hangisini saysam
acep.?!: “Meleklerin sözü var...”, “Tek gecelik aşk masalı...”, “Değmez...”
yada “Seni buralarda bir özleyen var...”
Uzun
süreden sonra, içindeki tüm şarkıları hiç sıkılmadan rahatlıkla saatlerce dinleyebileceğiniz
çok güzel bir albümdü ‘Ellerine Sağlık’... (Bu arada, ‘Manga’ faciasına ne demeli peki..?:
“Bir albüm yapacaksın [tek şarkılık] / İçinde, adam gibi tek bir parça daha olmayacaak... /
Saklayıp gömeceksin / (ki senden başka) kimseler dinleyemeyeceeek.!)
Sonra
bu çocuğa yapılan çok çirkin suçlamalar duyduk... Yok Kenan Doğulu taklidiymiş de, yok bilmemneymiş
de.!? (Esas Kenan Doğulu, biraz daha efendi biri olup da Yalın’a benzeyebilse... Amerikan yalaması özenti
şahıs...)
O ise
hiçbirine cevap vermedi ve Türkiye’de çıkış yapan her yüz şarkıcıdan doksanı gibi
olmadı medya maymunu...

Zaten tüm bu sataşmalara da yakın bi zamanda çıkarmış olduğu ikinci albümüyle
çok güzel bi şekilde cevap vermiş oldu: ‘Y2’.
“Küçücüğüm herşeyim / N’olur çok uzaklara gitme / Gidersen öleceğim / Karanlığa
döneceğim...”
Yine çok güzel, içten ve sıcak; yine ‘adam gibi’ bi albüm yapmış Yalın kardeş...
Sonuç olarak ‘Y2’ de ilk albüm gibi dopdolu... Lütfen, albümde bulunan ve video-klipleri hiçbir
zaman çekilmeyecek olan diğer şarkıları da Kral TV endeksli video-klip pazarına yem ettirmeyin ve
bir şekilde dinleyin...
Orjinal alınıp arşive konulacak nadide bir çalışma velhasıl...
Önemli Not: Açık konuşmak gerekirse, ilk zamanlar ‘Ellerine
Sağlık’ şarkısına ben de gıcık kapmıştım..: “Ne o öyle, yemek
tarifi verir gibi...” diyerekten delirdiğimi çokça bilirim...Şöyle ki;
Nil Karaibrahimgiloğulları: -"Sana kek yaptım..."
Yalın: -"Ellerine sağlık..."
Hele ki şarkı, bir de tam piyasa olmuştu ki ilk zamanlar sormayın gitsin..: ‘Aşk’’ın
Z’sinden dahi anlamayanların (o kadar anlamıyolar yani, anlayın artık...) bile dilindeydi o güzelim parça
ve süratli bi şekilde içi boşaltılmaktaydı (çok teşekkürler Kral TV..!!!)...
Bu yüzden, klibinde arkadaşlarımın ve onlara ait valizlerin oynuyor olmasından gayri hiçbir
şekilde cezbetmiyodu beni Yalın ve 'piyasa' şarkısı...
Sonra ne olduysa oldu ve bu adama hayran kaldım...

MUTFAK KURDU - I
Mutfakta Başarının
Sırları
Bu
tavsiyeler, evde tek başına yaşayan beylere bilhassa... Başlıyorum;
1. Eve bir
güruh halinde geldiniz ve arkadaşlarınızın karnı fecii bi biçimde aç... İyi bir evsahibi
olarak, tabii ki yemek hazırlayacaksınız. Ancak acele etmenize hiiiç gerek yok: Zira, siz yemeği ne kadar
geciktirirseniz, onların da karnı o kadar fazla acıkmış olur... Bu da, (lezzet olarak başarısız
bi çalışmanın altına imza atmış olsanız dahi...) yemeğinizin yere göğe konulamayacağı
anlamına gelir. Sonra gelsin iltifatlar, gitsin teşekkürler; yok efendim ‘eline saalık...’lar...
Tabii,
bu taktiği abartmanın pek bi alemi de yok, yoksa arkanızdan “bi işi beceremiyo kırk saatte...”
tarzında fiskos etmeye başlar bu ibişler..!

2. Kendinize
afili bi şef bıçağı edinin... Göreceksiniz ki; o tarihten itibaren mutfak maceranız, ‘kutsal
bıçak öncesi’ ve ‘kutsal bıçak sonrası’ diye ikiye ayrılacak...
En
azından, gaza gelip baş parmağınızı ikiye ayırmadığınız sürece...
3. Şimdi; bu vereceğim tüyo, evinde buzdolabı bulunduran ve dahi buzdolabında
‘deep freeze’ olayını gerçekleştirebilecek durumda olan
arkadaşlara yönelik: Onun kıymetini bilin..!
Misal;
gidin semt pazarına, alın mevsimindeyken iki kilo bezelye... Sonra gelin eve, ayıklayın tanelerini on
dakkada – bu işlem bitince de doldurup bi torbaya yallah sallayın dondurucuya...
Niye
mi..?
Çünkü
yarın öbür gün bi biftek kızarttığınızda, bu dondurduğunuz bezelyeden de iki kaşık
haşlayıp koyuvereceksiniz tabağın yanına. Bak nasıl artıyo o tabaktaki yemeğin çekiciliği...
Ya
da, pilav mı yapılacak; salla bi avuç donmuş bezelyeyi tencerenin içine; oldu mu sana bezelyeli pilav..!! Bi
de öyle bi güzel gözükür ki bembeyaz pilavın içinde o yeşil bezelye taneleri... (eritmeden kullanıldığı
için, koyu yeşil rengi olabildiğince muhafaza edeceklerdir.) Deneyin görün kardeşim...
Ayrıca,
olayı bezelyeyle de sınırlamayın - alternatifler üretin...
4. Buradan, başka bi noktaya geliyoruz: Her zaman için, yemek içeriğini (asli tadını
kaybettirmeden) kompleks bi hale getirmeye çalışın...
Yani
diyeceğim; ‘Sade pilav’ yerine ‘Bezelyeli pilav’ yapın..!
‘Mutfakta
işimin ehliyimdir’ rüzgarını estirin şöyle bi güzel, hadi bakiim...
5. Tabiy ki de baharatlar... Olmazsa olmaz..!
Merak
etmeyin, tuz ve karabiber her evde var. Şayet mutfağınızda onlar dahi yoksa, zaten bu yazıyı
buraya kadar okumanız bile büyük bi zaman kaybı oldu sizin için – açık açık söyliyim...
Yok
eğer durum o kadar vahim değilse, size tevsiyem (özellikle) köri, kekik, kimyon ve safran... (siz hiç safranlı
pilav denediniz mi..? Azeri Mutfağı’ndan, şiddetle tavsiye ediyorum...)

6. Buzdolabı
olanlara geri dönelim... Dolabınızda her zaman için –bir parça dahi olsa- olması gereken şeyler:
Taze kaşar peyniri, soya sosu (dikkatli kullanın, zira bayaa bi tuz içerir..!), mantar (opsiyonel), ev
salçası (hazır salça da olur: yemeği yaparken biraz limon suyu eklersiniz, ev salçası tadına yaklaşır
hazır salçanız...), limon suyu, tereyağı (margarin de olur), konserve ton balığı, şarküteri
(sosis, salam veya sucuk), yumurta, acısso, ketçap, mayonez, hardal...
Taze kaşar, şarküteri ve mantar haricinde diğer bütün saydıklarım,
o soğukta uzuun bi süre dayanır... (Siz yine de abartmayın...)
7. Yeniliklere açık olun; kendinize hazırladığınız yemeklerde
aklınıza gelen değişik fikirleri – başka bi yerde yediğiniz yemekte gördüklerinizi tatbik
etmekten hiç çekinmeyin... Sonuçta tadı kötü bile olsa, yersiniz gider...
Ama,
ya denemeniz başarılı bi sonuç verirse..? İşte o zaman, nesilden nesile aktarılabilecek süpper
bi ‘aile tarifi’ bulmuşsunuz demektir. (Bırakın, gizli tarif gizli kalsın..!)

8. Yemeğin tuzundan emin olamıyorsanız, koymayın daha iyi... Unutmayın
ki tuz, yemek tabaklara servis edildikten sonra dahi ekilebilir. Hem bu taktikle, tüm misafirlerin damak zevklerini ayrı
ayrı gözeten iyi bir ‘düşünceli evsahibi’ portresi de çizmiş olursunuz.
Yoksa
atarsınız koca bi tencere yemeği çöpe, benden söylemesi..!
9. Ve son olarak şunu söylemeliyim ki, yemeği yapıp övünmeyin hemen... ‘Eh
işte, yaptık bişeyler...’ gibilerinden laflarla geçiştirin servis anını... Sonuçta siz,
yanlız başına yaşayan bekar bir erkeksiniz, di mi..?
Zaten yemek güzel olmuşsa, alacağınız
iltifatlar sizi bayağı bi mahçup durumda bırakacaktır. (Sizi keratalar, sizii... ;) )

|