main_02.jpg

b10.gif

ANA SAYFA
MiYENDiS'iN DÜNYASI
FAHRi'NiN DÜNYASI
FAHRi CUMHURiYETi
YEDiK-iÇTiK-GÖRDÜK
KALEMiMiZ DE PEK KANLIYMIS...
SPOR STÜDYOSU
TÜRKiYE'Yi KURTARIYORUZ...
BiZ YAPTIK, OLDU...
TÜYO VERiYORUZ...
KAZIK YEMEYiN..!
GICIGIZ...
ÖZDE "ENTEL" DEGiLiZ...
iTiRAF EDiYORUZ..!
BiZ "O" OLSAYDIK...
LiNK'O LiNK'O SiSELER...
iPLiGiMiZi PAZARA ÇIKARIYORUZ..!
SEVGiLi GÜNLÜK...
FOTO NEJAT
ARKA SAYFA
SORUYORUZ.?!
NE DiYOSUUN..?
pic-11.jpg

atom_1.gif

atom_2.gif

 

Aptal bi reklam vardı bi ara: Bir at, telefon ahizesine doğru eğilip,

“Al eline kuponu, ara Nalkapon’u..!” diyodu kişneyerek...

(Şimdiye, çoktan sucuk olmuştur...)

atom.gif

YALIN: GÜZEL iNSAN.

Güzel insan... Efendi şahsiyet.

Yalın’ın piyasaya çıktığı ilk zamanlardı...

Bizim çekirdek kadroyla beraber Serbülent’in her İstanbul’a gelişinde gitmeyi adet edindiğimiz Kethuda’da (ismi buydu sanırım...) oturup tabu oynuyorduk...

 

“Zalim, oyun bozan / Sen de bu büyü de yalan... / Gelip de bu canda hükmetmeye ne hakkın var..?”

 

Sonra, ‘Ellerine sağlık’ adlı parça çalmaya başladı bi ara... Ve Serbü yaptı yorumunu:

“Abi, şarkıda pek bi olay yok... Özde, Türk halkının hoşlanacağı melodileri iyi yakalamış çocuk yanlızca, o kadar...”

 

Şimdi Yalın’ın ikinci albümünü (Y2) dinlerken düşünüyorum da; Serbülent bey kardeşim, müzik konusundaki nadir ıskalayışlarından birini daha gerçekleştirmiş durumda... (‘Butterfly’ adlı şarkının altyapısı Rock, öyle mi.?? – tabiy ki de değil... :) )

 

“Dünya üzemez beni / Ölüm korkutabilir mi / Sen olmadan bu kalp, hissedebilir mi..?”

 

İlk albümü bilen bilir... Üzerine klip çekilmeyip de harcanan o kadar çok şarkı vardı ki o albümde, hangisini saysam acep.?!: “Meleklerin sözü var...”, “Tek gecelik aşk masalı...”, “Değmez...” yada “Seni buralarda bir özleyen var...”

 

Uzun süreden sonra, içindeki tüm şarkıları hiç sıkılmadan rahatlıkla saatlerce dinleyebileceğiniz çok güzel bir albümdü ‘Ellerine Sağlık’... (Bu arada, ‘Manga’ faciasına ne demeli peki..?: “Bir albüm yapacaksın [tek şarkılık] / İçinde, adam gibi tek bir parça daha olmayacaak... / Saklayıp gömeceksin / (ki senden başka) kimseler dinleyemeyeceeek.!)

 

Sonra bu çocuğa yapılan çok çirkin suçlamalar duyduk... Yok Kenan Doğulu taklidiymiş de, yok bilmemneymiş de.!? (Esas Kenan Doğulu, biraz daha efendi biri olup da Yalın’a benzeyebilse... Amerikan yalaması özenti şahıs...)

O ise hiçbirine cevap vermedi ve Türkiye’de çıkış yapan her yüz şarkıcıdan doksanı gibi olmadı medya maymunu...

yalin.jpg

Zaten tüm bu sataşmalara da yakın bi zamanda çıkarmış olduğu ikinci albümüyle çok güzel bi şekilde cevap vermiş oldu: ‘Y2’.

 

“Küçücüğüm herşeyim / N’olur çok uzaklara gitme / Gidersen öleceğim / Karanlığa döneceğim...”

 

Yine çok güzel, içten ve sıcak; yine ‘adam gibi’ bi albüm yapmış Yalın kardeş...

 

Sonuç olarak ‘Y2’ de ilk albüm gibi dopdolu... Lütfen, albümde bulunan ve video-klipleri hiçbir zaman çekilmeyecek olan diğer şarkıları da Kral TV endeksli video-klip pazarına yem ettirmeyin ve bir şekilde dinleyin...

Orjinal alınıp arşive konulacak nadide bir çalışma velhasıl...

 

Önemli Not: Açık konuşmak gerekirse, ilk zamanlar ‘Ellerine Sağlık’ şarkısına ben de gıcık kapmıştım..: “Ne o öyle, yemek tarifi verir gibi...” diyerekten delirdiğimi çokça bilirim...Şöyle ki;

 

Nil Karaibrahimgiloğulları: -"Sana kek yaptım..."

Yalın: -"Ellerine sağlık..."

 

Hele ki şarkı, bir de tam piyasa olmuştu ki ilk zamanlar sormayın gitsin..: ‘Aşk’’ın Z’sinden dahi anlamayanların (o kadar anlamıyolar yani, anlayın artık...) bile dilindeydi o güzelim parça ve süratli bi şekilde içi boşaltılmaktaydı (çok teşekkürler Kral TV..!!!)...

Bu yüzden, klibinde arkadaşlarımın ve onlara ait valizlerin oynuyor olmasından gayri hiçbir şekilde cezbetmiyodu beni Yalın ve 'piyasa' şarkısı...

Sonra ne olduysa oldu ve bu adama hayran kaldım...

atom.gif

MUTFAK KURDU - I

Mutfakta Başarının Sırları

Bu tavsiyeler, evde tek başına yaşayan beylere bilhassa... Başlıyorum;

 

 1. Eve bir güruh halinde geldiniz ve arkadaşlarınızın karnı fecii bi biçimde aç... İyi bir evsahibi olarak, tabii ki yemek hazırlayacaksınız. Ancak acele etmenize hiiiç gerek yok: Zira, siz yemeği ne kadar geciktirirseniz, onların da karnı o kadar fazla acıkmış olur... Bu da, (lezzet olarak başarısız bi çalışmanın altına imza atmış olsanız dahi...) yemeğinizin yere göğe konulamayacağı anlamına gelir. Sonra gelsin iltifatlar, gitsin teşekkürler; yok efendim ‘eline saalık...’lar...

 

Tabii, bu taktiği abartmanın pek bi alemi de yok, yoksa arkanızdan “bi işi beceremiyo kırk saatte...” tarzında fiskos etmeye başlar bu ibişler..!

knife.jpg

2. Kendinize afili bi şef bıçağı edinin... Göreceksiniz ki; o tarihten itibaren mutfak maceranız, ‘kutsal bıçak öncesi’ ve ‘kutsal bıçak sonrası’ diye ikiye ayrılacak...

En azından, gaza gelip baş parmağınızı ikiye ayırmadığınız sürece...

 

3. Şimdi; bu vereceğim tüyo, evinde buzdolabı bulunduran ve dahi buzdolabında ‘deep freeze’ olayını gerçekleştirebilecek durumda olan arkadaşlara yönelik: Onun kıymetini bilin..!

Misal; gidin semt pazarına, alın mevsimindeyken iki kilo bezelye... Sonra gelin eve, ayıklayın tanelerini on dakkada – bu işlem bitince de doldurup bi torbaya yallah sallayın dondurucuya...

Niye mi..?

Çünkü yarın öbür gün bi biftek kızarttığınızda, bu dondurduğunuz bezelyeden de iki kaşık haşlayıp koyuvereceksiniz tabağın yanına. Bak nasıl artıyo o tabaktaki yemeğin çekiciliği...

Ya da, pilav mı yapılacak; salla bi avuç donmuş bezelyeyi tencerenin içine; oldu mu sana bezelyeli pilav..!! Bi de öyle bi güzel gözükür ki bembeyaz pilavın içinde o yeşil bezelye taneleri... (eritmeden kullanıldığı için, koyu yeşil rengi olabildiğince muhafaza edeceklerdir.) Deneyin görün kardeşim...

 

Ayrıca, olayı bezelyeyle de sınırlamayın - alternatifler üretin...

 

4. Buradan, başka bi noktaya geliyoruz: Her zaman için, yemek içeriğini (asli tadını kaybettirmeden) kompleks bi hale getirmeye çalışın...

Yani diyeceğim; ‘Sade pilav’ yerine ‘Bezelyeli pilav’ yapın..!

 

‘Mutfakta işimin ehliyimdir’ rüzgarını estirin şöyle bi güzel, hadi bakiim...

 

5. Tabiy ki de baharatlar... Olmazsa olmaz..!

Merak etmeyin, tuz ve karabiber her evde var. Şayet mutfağınızda onlar dahi yoksa, zaten bu yazıyı buraya kadar okumanız bile büyük bi zaman kaybı oldu sizin için – açık açık söyliyim...

Yok eğer durum o kadar vahim değilse, size tevsiyem (özellikle) köri, kekik, kimyon ve safran... (siz hiç safranlı pilav denediniz mi..? Azeri Mutfağı’ndan, şiddetle tavsiye ediyorum...)

buzdolabi.jpg

6. Buzdolabı olanlara geri dönelim... Dolabınızda her zaman için –bir parça dahi olsa- olması gereken şeyler: Taze kaşar peyniri, soya sosu (dikkatli kullanın, zira bayaa bi tuz içerir..!), mantar (opsiyonel), ev salçası (hazır salça da olur: yemeği yaparken biraz limon suyu eklersiniz, ev salçası tadına yaklaşır hazır salçanız...), limon suyu, tereyağı (margarin de olur), konserve ton balığı, şarküteri (sosis, salam veya sucuk), yumurta, acısso, ketçap, mayonez, hardal...

Taze kaşar, şarküteri ve mantar haricinde diğer bütün saydıklarım, o soğukta uzuun bi süre dayanır... (Siz yine de abartmayın...)

 

7. Yeniliklere açık olun; kendinize hazırladığınız yemeklerde aklınıza gelen değişik fikirleri – başka bi yerde yediğiniz yemekte gördüklerinizi tatbik etmekten hiç çekinmeyin... Sonuçta tadı kötü bile olsa, yersiniz gider...

Ama, ya denemeniz başarılı bi sonuç verirse..? İşte o zaman, nesilden nesile aktarılabilecek süpper bi ‘aile tarifi’ bulmuşsunuz demektir. (Bırakın, gizli tarif gizli kalsın..!)

salt_papper.jpg

8. Yemeğin tuzundan emin olamıyorsanız, koymayın daha iyi... Unutmayın ki tuz, yemek tabaklara servis edildikten sonra dahi ekilebilir. Hem bu taktikle, tüm misafirlerin damak zevklerini ayrı ayrı gözeten iyi bir ‘düşünceli evsahibi’ portresi de çizmiş olursunuz.

 

Yoksa atarsınız koca bi tencere yemeği çöpe, benden söylemesi..!

 

9. Ve son olarak şunu söylemeliyim ki, yemeği yapıp övünmeyin hemen... ‘Eh işte, yaptık bişeyler...’ gibilerinden laflarla geçiştirin servis anını... Sonuçta siz, yanlız başına yaşayan bekar bir erkeksiniz, di mi..?

 

Zaten yemek güzel olmuşsa, alacağınız iltifatlar sizi bayağı bi mahçup durumda bırakacaktır. (Sizi keratalar, sizii... ;) )

atom.gif

atom.gif

iSTANBUL GEZi REHBERi

Eve tıkılıp kalmayın..!

Evet, işte güzel bahar ayları geldi. Yapılacak o kadar çok şey var ki! Şöyle kışın verdiği ağırlıktan bir sıyrılın bakalım. Enerjik, kıpır kıpır olmanın vaktidir şimdi. Hafta sonlarını kapalı alışveriş merkezleri, sinemalarda geçirme zamanı bitti. Şimdi kendinizi sokaklara  atma zamanıdır.

ist_kedi.jpg

Peki neler yapılabilir?

 

Tabii İstanbul’lu biri olarak vereceğim öneriler İstanbul üzerine olacak. Örneğin kaç zamandır (ya da hiç?) Sultanahmet’e gittiniz mi? İstanbul üniversiteliler hariç diğer üniversite öğrencilerinin pek de takılmadığı yerlerden biridir Sultanahmet civarları. Oysa ne güzel kahveler, restoranlar, barlar vardır o civarda. Üstelik turistlere yönelik çalışmaları nedeniyle fiyatlarına göre hizmet kalitesi de oldukça yüksektir.

ist_outlook.jpg

Sultanahmet köftecisinin köftesini denemediyseniz çok şey kaçırdınız demektir. Hint mutfağını merak ederseniz, emin olmamakla beraber, İstanbul’un tek Hint restoranı Sultanahmet’tedir. O civardaki tarihi mekanları görmediyseniz gezmenizi kesinlikle tavsiye ederim. Ayasofya Camii, Yerebatan Sarnıcı, Topkapı Sarayı... Yurtdışına çıkınca gidilmedik kilise, müze bırakmayız, kendi yaşadığımız şehirlerdeki tarihi ve turistik mekanlardan kaçını gezmişizdir?

 

Ya da Eminönü taraflarında şöyle bir Mısır Çarşısı ve Kapalı Çarşı turuna çıkmaya ne dersiniz? Onların arka taraflarındaki daha alt gelirli vatandaşlarımıza hitap eden dükkanları gezmeyi denediniz mi hiç Akmerkez veya Metrocity yerine? İnanın düşündüğünüzden çok daha eğlenceli ve kendinize getirici oluyor. Genelde görmeye alışkın olduğumuz (özellikle yaygın medya aracılığı ile) yaşam tarzlarından çok farklı hayatlar olduğunu ve yine bunların sadece TV ekranında yaşamadığını görüp yere güzel bir iniş yapıyorsunuz.

istanbul_bazaar.jpg

Anne-babalarıyla alışverişe çıkmış küçüklerin alınan en ufak bir giysi veya oyuncakta sevinçten parlayan gözleri ve ellerindeki paketleri sağa sola göstererek hoplaya zıplaya yürümeleri bazen mutlu olmak için ne çok şey istediğimizi hatırlatıveriyor insana.

 

Adalar’a ne dersiniz? Alıyorsunuz bir bilet, sonra sırayla istediğiniz adada inip geziyorsunuz, bir daha bilet almadan diğer adalara aktarma yaparak gezmeye devam. Büyükada’nın merkezindeki kalabalıktan oturulmayacak kadar sıkıcı cafelere ve her tarafı istila etmiş dönercilere takılmak yerine tepeye doğru tırmanmanızı, değişik yerlerini keşfetmenizi tavsiye ederim.

Oralardan bir yerden alacağınız bir harita bu konuda çok yardımcı olabilir. Ne var ki şimdiden uyarayım, o haritalarda kilise/görülecek yer diye gösterilmiş birçok nokta bakımsızlıktan kapalı veya yok olmuş. Bisiklet turu yapmak da çok çekici bir alternatif olabilir. Bisiklet turu yolu üzerinde güzel kahveler var.

 

O kadar uzağa değil de, şöyle farklı bir yere çay/kahve içmeye gidelim, ya da adaçayı içmek için adalara kadar uzanamam diyorsanız Tophane’yi öneririm.

Bir yandan tavla oynarken, nargile de içebilir ve arkadaşlarınızla çok hoş sohbet ortamları yaratabilirsiniz. Peki İstanbul Modern’i gezdiniz mi? Tophane’de soluklanmadan önce sıkı bir İstanbul Modern gezisi yapıp daha sonra çay eşliğinde sohbetinizi gezinizin yorumlarıyla süsleyebilirsiniz, ya da puflara gömülüp kestirebilirsiniz! :)

ist_sofya.jpg

Aklıma şimdilik gelen son alternatif de Pierre Loti. Türk filmlerinin vazgeçilmez romantizm çay bahçelerine hiç gitmediyseniz ayıp ediyorsunuz, mutlaka gidin! “Senede bir gün” olsa dahi! :)

 

Hadi bakalım, benden anlatması, sizden gezmesi. E, siz de keşfettiğiniz yerleri anlatın da biz de gidelim. İstanbul’da gezilip görülecek çok yer var! Anlattıkça yerimde duramıyorum, dur ben bir Fiona’yı kapıp sezonu açayım bu haftasonu. İyi gezmeler ve sevgiler!

 

MiYENDiSLER: turcshrek Bey'in ne kadar da haklı olduğunu görmek isterseniz, http://www.maxionline.net/istanbulgeceleri/index.htm 

adresindeki İstanbul gece fotoğraflarını inceleyebilirsiniz... İnceleyin de iştahınız kabarsın, yerinizde duramayın e mi.?! :)

atom.gif