main_02.jpg

b19.gif

ANA SAYFA
MiYENDiS'iN DÜNYASI
FAHRi'NiN DÜNYASI
FAHRi CUMHURiYETi
YEDiK-iÇTiK-GÖRDÜK
KALEMiMiZ DE PEK KANLIYMIS...
SPOR STÜDYOSU
TÜRKiYE'Yi KURTARIYORUZ...
BiZ YAPTIK, OLDU...
TÜYO VERiYORUZ...
KAZIK YEMEYiN..!
GICIGIZ...
ÖZDE "ENTEL" DEGiLiZ...
iTiRAF EDiYORUZ..!
BiZ "O" OLSAYDIK...
LiNK'O LiNK'O SiSELER...
iPLiGiMiZi PAZARA ÇIKARIYORUZ..!
SEVGiLi GÜNLÜK...
FOTO NEJAT
ARKA SAYFA
SORUYORUZ.?!
NE DiYOSUUN..?

pic-10.jpg

atom_1.gif

atom_2.gif

     

 Gülümseyin, çekiyorum..!

atom.gif

EL MiYENDiS

Silivri'de, 'çocuk parkı' kisvesi altında faaliyet gösteren şer yuvasına şok baskın..!

el_miyendis_01.jpg
el_miyendis_02_03.jpg

İki üç sene öncesiydi... Beş kişilik kemik grupla (bi Serbülent'imiz eksikti), Necasettin'lerin Silivri'deki yaz yorgunu yazlıklarında güzel bi haftasonu geçirmiştik - kışın gözünde hem de..! Tek bir hattun kişinin dahi bulunmadığı, "Gelsin mangallar, gitsin alkoller..." durumunun da fazlasıyla yaşandığı unutamadığım nadir tatillerimden biridir kendileri...  

 

Herşey çok güzeldi yaa: Deli gibi et ve alkol alıp, midelerimiz indikçe yiyip içtik...! Maç yapalım dedik bi ara, ama topumuz yoktu.. Ve atladığımız gibi arabaya, hayalet beldede açık bakkal aradık uzunca bi süre (bu arada, Güven'in Rally kursunda öğrendiklerini o külüstür arabada tatbik etmesi de ayrı bi olaydı..!)

 

Derken bulduk bi meşin yuvarlak... Saha patates tarlası gibiydi, ayağımızda 5 kiloluk botlar vardı ama çok sıkı ve eğlencili maçlar çıkardık... Galibiyetleri unutup, önümüzdeki maçlara bakmayı da unutmadık tabi...

 

Neredeyse tüm gece 'Katil Kim..?' adlı o gereksiz oyunu oynadık (elimizde bir tek o vardı...). Tabii, üçüncü oynayıştan sonra gıcık kapıp, oyunun bildik tüm kurallarını değiştirmeye başladık: Her seferinde başka bişey deniyorduk artık... En son hatırladığım, yanlış tahmin yapıp oyundan çıkanların oyun tahtasına hayalet katil olarak geri döndükleri ve oyuna devam eden diğer oyuncuları kıstırıp öldürmeye çalışmaları...

 

Bi ara, Serbülent'le canlı telefon bağlantısı da kurduk, ee ne de olsa "Kambersiz düğün olmaz..." demişler... :) 

 

Güven'in tüm haftasonu boyunca elinden düşürmediği maşayla paso şöminedeki ateşle oynaması ve gece onikiden sonra açtığı (en sertinden) metal müzikle gaza gelip delirmesi de aklımda kalan diğer ilginç ayrıntıları bu güzide tatilin...

 

Haa, bir de site çevresinde yaptığımız o küçük keşif gezisi var... Fotoğraflar herşeyi anlatıyo zati, ah bir de İlim Bey'in (düşmeyeyim diye.!!) bacağımdan tutan o eli girmeseymiş olsaydı ya kadraja... Bitirdi beni.!! (Ama hep böyledir İlim Bey; ne zaman düşecek gibi olsanız, mutlaka gelir ve tutar sizi en sıkısından. Çok güzel bi insandır velhasıl...)

 

Herneyse, o güzel tatili daha fazla hatırlayıp hüzünlenmeden (her güzel şeyin bir sonu vardır) bitiriyorum yazımı - o haftasonunu birlikte geçirdiğim tüm dostlara sevgiyle...

 

Önemli Not: Bu fotoğrafların çekildiği sırada, arka fonda Arapça bi yalellinin çaldığını ve tam karşımızda da çeşitli ABD liderlerinin battal boy siyah beyaz posterlerinin olduğunu söylememe gerek yok sanırım..! :)

atom.gif

RiO KAÇKINI...

Rio The Carnavale…

rio.jpg

Efsane bir resimdir bu size sunduğumuz. Tamamen yokluklar için de çekilmiş ve tab edilmiş, ve bu sayfada yayınlanmadan önce çok daha önemli bir olaya vesile olmuştur.

rio_jesus.jpg

Kendileri  bitirme  tezim için  hazırladığım sunumun son sayfasıdır ve o sayfada ”after all those stormy nights, the sun shines again…” yazar…

 

 

 

 

 

atom.gif

TERBiYESiZLER

E = m . (stress)2

terbiyesizler.jpg

Einstein der ki,

“3 ncü Dünya Savaşı ne zaman, nerde ve kimler arasında olacak bilemem ama 4 ncü Dünya Savaşı'nın taşlar ve sopalarla olacağı kesin”.

Şimdi diyeceksiniz ne alaka. Türkiye’nin en saygın üniversitesinde saygın bir mühendislik eğitimi alan bu arkadaşlar üzerlerindeki okulu bitirme baskısı dolayısıyla ne kadar a medeni hareket etmektedirler. İğrençler ya iğrençler, oha falan oldum yani…

atom.gif

BOWLING HATIRASI

Duncan & Connor & Watcher (Who wants to live forever..?)

bowl_kanka.jpg

Bugüne kadar bowling’e yatırdığım parayı bir kenara koyup biriktirseydim, şimdi İstanbul’un yarısı benimdi... Benimdi de, o zaman da ne 200+ vurabilirdim, ne turnuvalara katılıp dereceler alabilirdim, ne de o tırt labutlardan sinirimi çıkartabilirdim...

En önemlisi; eğer bowling oynamasaydım; Serbülent ve Necasettin’le geçirdiğim o süpper eğlenceli zamanları ıskalamış olurdum..

highlander_poster.jpg

Güzel günlerdi onlar..: Serbülent’le birlikte, giydiğimiz paltolardan dolayı oyunda kullandığımız nick’leri Duncan ve Connor (bkz. Highlander) olarak seçmiştik... Bir de, bizi kollayan bi Watcher gerekliydi tabiy ki, ve bu da Necasettin’den başkası olamazdı..!

 

Anlatılacak o kadar çok şey var ki aslında..: Solak olduğumuz gerçeğiyle yüzleşemeyen ablak kızı mı anlatsam, yoksa strike veya spare olduğunda yaptığımız takım hareketlerini mi..? Ya da, “Dokuz numara bayan topudur yanlız...” diye beni uyarma nezaketini gösteren denyo garsonu mu..?

Belki de sorulacak tek bi soru var: “Harbi tight olur di mi bunlar..?”

 

Bu oyunlar boyunca bizlere eşlik eden tüm doslara da burdan selam ederim... Bi de, Orçun’u bir kez olsun ayık kafayla bowling oynarken görebilseydim... :)

atom.gif

KANKALAR

Konser Sonrası…

kankalar.jpg

Miyendizler, Necasettin ve korosunun konserlerini hiç kaçırmamışlar ve son konserinde de onu omuzlara alarak jübilesini yapmışlardır. Niyazi’nin boyu öyle maki kadar değildir ve aşağıdaki konuşma yaşanmıştır.

 

Necasettin: Arkadaşlar, bu konserimde de yanımda olduğunuz için teşekkür ederim.

Serbülent: Abi yalnız, enstrüman yok demiştin, ben bi gitar gördüm orda.

Niyazi: (Elini göğsüne vurarak) Dup dup duup…

atom.gif

KÜHEYLAN

Az Taşımadı Bizi Bu…

tempra.jpg

1993 yılında ailemize katılmıştın sen Küheylan. Babamın 30 yıllık hayat arkadaşı anneme bir hediyesiydin. O yıllarda ne kadar da popülerdin değil mi sen. Kıçın biraz havada diye çok eleştirdiler seni ama eleştirenlerin hepsi seni kıskanıyordu. Çünkü işte tam o dönemde rekabet edemeyeceğin Mercedes ve BMW’den sonra senden daha iyisi yoktu be Küheylan. Tek eksiğin SX.AK yerine SX.A olmandı ama bizim aile sera gazı yaymak istememişti be birtanem.

 

Ben sana ailemin diğer fertlerinin verdiğinden çok daha fazla değer verdim Küheylan. Çünkü benim ehliyetim bile yokken okula ve dershaneye seninle gitmek harika bir hazdı o yıllarda. Hatırlar mısın birlikte ne güzel hava atıyorduk o şehrin kızlarına. Her ne kadar yaşadığımız şehrin muhafazakar olanakları kızları bindirmemize izin vermese de, ikimize dışarıdan bakışları bile ne kadar mutlu ederdi bizi. Çok emeğin vardı bende be Küheylan…

 

Sonra biliyorsun yıllar geçti ve ben üniversiteye başladım. Bir an için senden vazgeçmeye niyetlenmiş ve babamdan yeni bir araba istemiştim. Sana karşı ne kadar büyük bir vefasızlıktı bu değil mi Küheylan? Ama şartlar değişti ve babam üniversitedeki hayatımın seninle birlikte sürmesinin daha doğru olduğuna kanaat getirdi. Tıpkı eski günlerdeki gibi değil mi Küheylan. Ve sen baba hiç kızmadın, üniversite hayatımı başka bir araba ile geçirme isteğimden dolayı bana hiç içerlemedin ve biz yine eski günlerdeki gibiydik.

 

Lakin dünya değişiyordu artık Küheylan. 80’li yıllardan sonra hayali ihracatla, banka hortumlarıyla zengin olan şerefsizlerin çocukları büyümüş benim yaşlarıma gelmişti. Ve onlar yurt dışından milyonlarca dolarlara, eurolara ithal edilen araçlara binmekteydiler. Kimse artık bizim yüzümüze bakmıyordu Küheylan. Senin havan bitmişti artık. Ama sen direnmek istiyordun. Bütün teknolojik eksikliklerine rağmen direniyordun herşeyim. Direndiğin zamanda elimize geçen fırsatları da ben tepiyordum nedense. Hoş onun nedenlerini İsmet Niyazi arkadaşa sorsak o daha iyi bilir. Sırf bu nedenle birlikte yaptığımız bir yolculukta en sevdiği saatinin camını senin döşemelerine dökmüştü hatırlarsan.

 

Ah be Küheylan, direksiyon kutun sürekli bozuk olduğu için garç gurç ses gelirdi sağından solundan. Motor soğutma suyunun borusu paslandığı için sürekli hararet yapardın hatta bir defa ben istemeden canını ve contanı yakmıştım. O paslı boru ne kadar kötü kokardı, ama ben yine de o kokuyu çok severdim. Üç kuruşluk teyplerimizi çalmak için az mı tecavüz ettiler sana şerefsizler, az mı camını kırdılar. Çok yağmur yağdığında ön camdan içeri sızan su yüzünden sigortaların ıslanırdı ve sileceklerin hiç kapanmazdı sigortalar kuruyana kadar. Çok başım ağrırdı ama yine de o ritmik hareketten bile zevk almaya çalışırdım. Akün hep problemdi, bir defa debriyaj balatanı yaktım, bir defa da frenin patlamıştı.

 

Ama bütün bunlara rağmen sen beni hiç yarı yolda bırakmadın Küheylan. Bütün bu arızalar ve eksiklerine rağmen ayağım hep yerden kesilirdi. Üstelik sadece beni değil bütün arkadaşlarımı da mutlu etmeye çalışırdın. Öyle bir yürek vardı ki sende hepimize yeterdi. Bu yüzden seni hep çok sevdik Küheylan.

 

Gün oldu, devran döndü ve ben üniversiteyi bitirdim. Tekrar ilk birlikteliğimizi yaşadığımız şehre döndük. Her şey eskidi gibiydi derken biz ailece seni satma kararı aldık. Benim ve ailem için bunca yaptığından sonra ne kadar vefasızlıktı bizimkisi değil mi Küheylan? Senin satışından elimize geçecek para bizi ne zengin ederdi ne de batırırdı. Ama ben sana hep söyledim Küheylan, insan oğlu nankördür diye. Sen de öyle bir kalp vardı ki Küheylan, satılırken bile bizi düşündün. Piyasa da senin modelin ve markan olan bütün arabalara oranla çok daha iyi bir fiyatla ayrıldın bizden. Seni çok ama çok seviyorum. Bazen sokakta seni görüp yanına gelmek istiyorum. Ama korkuyorum Küheylan, bir kere es kaza sana binersem bir daha hiç kimse seni benden alamaz diye korkuyorum. Lakin artık yollarımız ayrılmak zorunda. Sen sana benden çok daha fazla değer verecek birisin hak ediyorsun çünkü. Ama benim de bir çift son sözüm olacak.

 

Ben seni direksiyon kutun bozuk, motor soğutma suyu borun paslı olduğu, sürekli hararet yaptığın için satmadım Küheylan. Ben seni artık hayatıma girecek hiçbir kadının senin o güzelim pas kokuna, eskimiş döşemelerine,  garç gurç eden direksiyonuna benim verdiğim değeri veremeyeceğine inandığım için sattım. Ben sana olan sevgim ileride evleneceğim eşim tarafından hiçbir zaman anlaşılamayacak diye sattım. Ve en önemlisi ben seni hiç de istemeyerek veda ettiğim üniversite hayatımı ve oradaki değerli arkadaşlarımı sürekli hatırlamayayım diye sattım.

 

Kendine iyi bak. Sahibine de söyle arada sırada motor suyunu tamamlamayı unutmasın, o borudan kaçırırsın çünkü. Bir de seni çok fazla güneşe bırakmasın çünkü boyan dayanabilecek durumda değil, he bir de otostop yapan kızlar olursa sahibin seni almakta hiç tereddüt etmesin. Sen ne yapar eder o kızları sahibine fit edersin…

atom.gif